Her devrin ve her kültürel iklimin kendine has sözcükleri vardır. Bu sözcükler, kendiliğinden ortaya çıkmaz. Toplumsal iktidar mücadeleleri, o dönemin ekonomik politikaları, sosyolojik ve kültürel değişim dinamikleri bu sözcüklerin ortaya çıkışını ve anlamlarındaki yoğunlaşma ve kaymaları önemli ölçüde belirler.
İktidar her dönemde çok çeşitli biçimlerde tezahür eder. Ortaya çıkan bu iktidar biçimleri, dönem içinde kullanılan, tercih edilen ve yaygınlaşan sözcükleri öne çıkarır. Bu iktidarın hegemonik hale gelmesi, bu sözcükleri halkın diline pelesenk etmesiyle mümkün olur. Sözcükler her tekrar edildiğinde, iktidarın varlığı pekişir. Ancak durum bu kadar da basit değildir. Her hegemonya, bir karşı hegemonyayı doğurur. Bu doğrultuda her hegemonyayı meşrulaştıran sözcük/sözcüklerin bu hegemonyayı sarsan yan anlamları da ortaya çıkabilir. Toplumsal alandaki iktidar mücadelesi bu şekilde sürer gider.
George Orwell, 1984 romanındaki gözetim devletindeki ideal dile “Yenidil” adını vermiştir. Günümüz Türkiye’sinin iktidar nazarındaki makbul sıfatı da “yeni”dir. Her iktidar kendi varlığını mutlaklaştırırken hem kimliğini hem de niteliğini kendisinden öncekilerden ayrı tutmak için hayata geçirdiği her türlü icraatı “yeni” sıfatıyla niteler. Günümüzün Türkiye’si de bu bağlamda en çok “Yeni Türkiye” olarak tanımlanır. “Yeni Türkiye’de askeri vesayet olmayacak, Yeni Türkiye’de inanç özgürlüğü olacak, Yeni Türkiye’de ileri demokrasi hâkim olacak” gibi iddialı savlar ve umut verici vaatler, beraberinde yeni yeni sözcükleri hayatımıza sokmuştur. Bu sözcükler aslında yeni de değildir. Sözcükler hep bildiğimiz sözcükler olsa da yeni yeni anlamlar ve anlam yoğunlaşmaları kazanmıştır.
İtibar”, “sadakat”, “kimse kusura bakmasın”, “fıtrat”, samimiyet”, “büyük resmi görmek”, “manidar”, “üst akıl”, “ortak akıl” gibi daha çoğaltılabilecek sözcük, tamlama ve ad öbekleri, yaşadığımız dönemde iktidarın hegemonyasını güçlendirecek yeni anlam kaymaları ve yoğunlaşmaları geçirmiştir. Kuşkusuz bu sözcüklerin yeni anlamlarının yaygın bir şekilde kullanılması ve halk arasında bilinir hale gelmesi iletişim araçları sayesinde gerçekleşir. Bu ve buna benzer sözcükler, herhangi bir olayın, durumun anlatılması ya da herhangi bir siyasi lider tarafından herhangi bir olayın çerçevesinin çizilmesi için kullanılırken sıradan ve masum araçlar olmanın ötesine geçip, neredeyse birer silaha dönüşebilir. Bu sözcükler, sadece olay ya da durumu tanımlamak için kullanılmaz, toplumsal alandaki muhalifleri, azınlıkları, yabancıları hedef göstermek, farklı olanları nefret içeren ifadelerle yaftalamak ve böylece iktidara boyun eğmeyen grupları sindirme işlevi de üstlenir.
Elinizdeki çalışma, haberciler açısından bir kılavuz olarak hazırlanmıştır. Her iktidarın baskıcı dilini meşrulaştıran gazetecileri, yazarları, sanatçıları, kısaca organik aydınları var olmuştur. Daha doğrusu muktedir biraz da zaten bu organik aydınların ürettiği rıza sayesinde meşruiyet kazanır. Gazetecilik ve gazetecinin modern demokrasiler içindeki yeri ise hayati önemdedir. Zira gazeteci, modern demokrasilerde iyi ve düzgün yönetim için bir denetleme mekanizması olarak işlev görür. Bunu halkı olup bitenlerden haberdar ederek kamuoyu yaratma gücü sayesinde gerçekleştirir. Misyonu iktidarların propagandasını yapmakla sınırlı olan gazetecilerin işlevinin aksine gerçek gazeteciler, halkın genelinin tarafsız bir şekilde bilgilenmesini sağlar. Halkın bilgi edinmesini önceleyen bir gazeteci, siyasi görüşü ne olursa olsun, hiçbir toplumsal grubu nefret yüklü sözcüklerle tanımlamaz. Aksine, haberini tamamen olgulara dayanarak objektif bir biçimde oluşturur. Bu, gazetecilik mesleğinin tarihsel deneyimlerle gelişen en temel normları arasındadır ve gazeteci güvenilirliğini bu normlardan alır.
Bu çalışmada da bu gazetecilik normları çerçevesinde gazetecilerin haberlerini hazırlarken kullanması sorunlu olan sözcüklerden seçki yapıldı. Sözcükler seçilirken hem Türkiye’nin siyasi ve kültürel iklimi hem de bu dönemin gazetecilik pratik ve eğilimleri göz önünde bulunduruldu. Bu çerçevede sözcük ve kavramların seçilmesi sırasında uygulanan yöntem ve kriterleri belirtmek gerekir.
Yöntem
Medyada nefret söylemini ve bu söyleme aracılık eden sözcük, kavram ve tamlamaları incelediğimiz çalışmamızda hem iktidar yanlısı medyadan, hem anaakım ve iktidara muhalif medyadan örnekler seçildi. Toplamda 75 haber metnini incelediğimiz araştırmada iktidar yanlısı olmak kaydıyla Sabah, Akşam, Yeni Şafak, Star ve Akit; anaakım olarak Hürriyet ve Milliyet; muhalif medya kuruluşu olarak da Birgün, Evrensel, Yeni Yaşam olmak üzere on gazete seçildi. Bahsi geçen gazetelerden Ocak-Haziran 2019 tarihleri arasında yayımlanan haber metinleri amaçsal (monografik) örneklem seçim tekniği ile belirlendi.
İncelenen haber metinlerinde, özellikle iktidar yanlısı medyada anti-semitik ve cinsiyetçi söylemin sürekliliği görülmüşken; yabancı düşmanlığı ve komşu ülkelerin yönetici ve halkının aşağılanması, Türkiye’nin sınır ötesi harekâtlarında yoğunlaşmıştır. Bu anlamıyla yabancı düşmanlığı ve komşu halkların aşağılanması süreksiz iken; cinsiyetçilik, kadın düşmanlığı ve anti-semitizm, iktidar yanlısı medyada sürekli karşılaşılan bir olgudur. Bu durumun nedeni olarak 2016 sonrasında iktidarın otoriterleşmesinin artmasını gösterebiliriz. Zira AKP’nin iktidarını baskı ve güç ile yürütmeye başlaması, iktidarın dilini olduğu kadar, AKP yanlısı medyanın dilini de sertleştirmiştir. İktidarın alametifarikası olan siyasal İslam’ın anti-semit tavrı ve kadın düşmanlığı konusundaki genel eğiliminde bu sertleşmenin izlerini rahatlıkla sürmek mümkündür.
Çalışmanın yöntemi gereği incelenen anaakım ve iktidar muhalifi ve daha çok sol-sosyalist perspektife sahip medyada, iktidar yanlısı gazetelere kıyasla mülteci düşmanlığı, cinsiyetçilik ve kadın düşmanlığı, anti-semitizm, yabancı düşmanlığı, komşu ülke yönetici ve halklarını aşağılama gibi söylemlerle daha az karşılaşılmıştır. Tabii, burada da bir ayrıma gidilebilir; nitekim anaakım gazete ve muhalif gazeteler arasında da yukarıda sıraladığımız söylemleri kullanmak açısından farklar mevcuttur. Sol-sosyalist eğilimli gazetelerin iktidara yönelik muhalefeti ile seküler-ulusalcı gazetelerin muhalefeti farklı akslarda ortaya çıkmaktadır. Bu farklılaşma en çok da mültecilere yönelik ortaya çıkan dilde belirmektedir. Örneğin seküler-ulusalcı gazeteler, Suriyeli sığınmacıları tüm ekonomik temelli sorunların doğrudan değilse bile dolaylı sorumlusu olarak kodlarken ve iktidara yönelik muhalefeti bu şekilde temellendirirken, sol-sosyalist diyebileceğimiz gazeteler, sığınmacı ve mülteci sorununa insan hakları temelli bir perspektifle yaklaşmakta ve ekonomik temelli sorunları genel olarak iktidarın beceriksizliği şeklinde tarif etmektedir. Elbette yabancı düşmanlığı ve mültecilere yönelik nefret söylemi üreten sözcüklerin seçimi konusunda da bu tavrın izlerini sürmek mümkün olmaktadır.
Yapılan taramaların sonuçlarına göre, nefret içeren, yabancı düşmanlığını yeniden üreten, cinsiyetçi ve ırkçı söylemlerle haberin faillerini yaftalayan sözcüklerin kullanımının, iktidarı destekleyen basın-yayın kuruluşlarında daha yaygın olduğu görülmüştür. Taramalarda kullanılan amaçsal örneklem seçim tekniği, bu tür sözcüklerin neden iktidarı destekleyen yayın organlarında daha yoğun olduğunu anlamamız açısından da yararlı olmuştur. Zira amaçsal örneklem seçme tekniği, belli ölçütleri karşılayan veya belli özelliklere sahip olan bir veya daha fazla özel durumlarda çalışılmak istenildiğinde tercih edilir. Bu taramalarda sadece belirli olay, durum ya da kişi ile ilgili haberlere odaklanılmamıştır. Aksine birden fazla haber ve durumun seçilen gazete/gazeteler tarafından hangi sözcükler tercih edilerek tanımlandığı/sunulduğu temel alınmıştır. Bu çerçevede yapılan taramalarda öncelikle olayın tanımlanmasında nefret içeren sözcüklerin seçileceği, gazetenin siyasi yaklaşımından dolayı belirgin olan olaylara öncelik verilmiştir. Zira iktidarı destekleyen ya da nispeten anaakım sayılabilecek gazetelerin nefret söyleminin üretilmesine katkı sağlayacağı kesin olan olay/haberler, zaten baştan verili kabul edilmiştir. Örneklemin seçimindeki amaçsallık bu verili kabulden kaynaklanmaktadır.
Gazetecilerin haber haline getirdikleri olaylara tarafsız, dengeli, ölçülü ve hakkaniyetli yaklaşması, gazetecilik mesleğinin en temel etik kodları arasındadır. Bu etik kodlara uyulup uyulmadığı da gazetecilerin olayı tanımlarken kullandıkları sözcüklerden rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Gazeteci halkın tümünün bilme şansı olmadığı olayları ilk öğrenen ve bu olayı hakkaniyetli bir biçimde halka bildirmekle yükümlü olduğu için ağır bir sorumluluk altındadır. Herhangi bir olayı tanımlarken ölçülü ve hakkaniyetli davranmadığı takdirde, gazeteci bazı kişi ya da grupların hayatlarını tehlikeye dahi atabilir. Gazetecinin bir olayı haberleştirirken seçtiği herhangi uygunsuz bir sözcük büyük toplumsal çatışmalara dahi yol açabilir. Türkiye tarihi bu tür olumsuz örneklerle doludur. Bu nedenle bu çalışmanın sorumluluk sahibi gazeteciler için işlevsel ve yararlı bir kılavuz olmasını ümit ediyoruz.
Tezcan Durna, Vahdet Mesut Ayan, Mustafa Aksoy. (İngilizceye çeviren Ceren Özcan)
Gazeteciler için etik sözlüğü
Adam: Kullanımı itibariyle cinsiyetçi bir sözcüktür. “Adam”, erkeğe ait olanı normalleştirir ve bunun üzerinden toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üretir. Genellikle “adam gibi” Şeklinde kullanılır ve önüne geldiği öznenin sağlam ve karakter sahibi birisi olduğunu ima eder. Ancak bu ima, aynı zamanda “erkek olmaya” atfedilen olumlu niteliklerden kadının yoksun olduğunu da ima eder ve ataerkil kültürel örüntüleri yeniden üreterek pekiştirir.
Afgan: Afganistan ülkesinden gelen kişileri tanımlamak için kullanılır. Son yıllarda bu ülkedeki savaştan dolayı Türkiye’ye yoğun bir mülteci akını devam etmektedir. Her ne kadar ağırlıklı olarak Suriyeliler biliniyor olsa da Afganlar da sığınmacı sorunlarından olumsuz etkilenen etnik gruplardan birisidir ve kriminal olaylara karışmışlarsa mutlaka işlenen suçun başına etnik kökenleri eklenir. Bu şekilde eklemek habercilik etiği açısından sorunludur. Zira belli bir etnik grubu belirli suçlarla özdeş şekilde sunmak, o etnik gruba karşı nefreti ve linci körükleyebilmektedir. (Örneğin: Afgan katil, Afgan tacizci, Afgan hırsız).
Ahlaksız: Toplumsal kural ve değerleri tanımayan anlamına gelen sözcük, Türkiye’de genellikle toplumsal rollere aykırı davranan kişileri tanımlamak için de kullanılır. Ahlaki değer yargısı içerdiği için hedef alınan kişiyi aşağılamak için sıfat olarak kullanılır. Bu nedenle haber dilinde ve başlığında herhangi bir haberin öznesini tanımlamak için kullanmak gazetecilik ilkeleriyle bağdaşmaz.
Ajan: Casus anlamına gelen sözcük, herhangi bir somut delil olmadan haber metinlerinde muhalif gazeteciler için sıklıkla kullanılmaktadır. Sözcük içerdiği anlamla hedef gösteren bir özelliği de barındırmaktadır. Türkçe haberlerde bu sözcük, delilsiz bir şekilde, iktidar karşıtları için başka ülkeler adına çalışan “hain” anlamında da kullanılır. Hem diplomatik hem de hukuki açıdan gelişigüzel herhangi birisi için kullanılması hedef gösterici bir amaca hizmet ettiği için etik açıdan sorunludur.
Ajan-terörist: Gizli bilgi sızdırmak için başka ülkelerden gelen görevli kişilerin muhtelif terör örgütleri içine girdiklerini ima eden isim öbeği. Bu kişilerin hem terör örgütü hem de adına çalıştığı ülke için gizli bilgi topladığı iddia edilir. Bu sözcüğün son zamanlarda genellikle yabancı gazeteciler için yaygın bir biçimde kullanıldığı görülür. Örnek: Türk kökenli Alman gazeteci Deniz Yücel için de Türk hükümetinin kullandığı tamlama.
Alçak: Yan anlamı “bile bile kötülük işleyen, doğası ve huyu kötü” olan sözcük, genelde başına koyulan ismi ya da aktörü aşağılamak ve itibarsızlaştırmak için kullanılır. İçinde düşmanlaştırıcı ima barındırdığı ve ahlaki değer yargısı içerdiği için habercilik etiği açısından sorunludur.
Alçaklık: Bile bile kötü davranışlarda bulunan, ahlaki değerleri olmayan kimsenin davranışını tarif etmek için kullanılan değer yüklü bir sıfattır. Siyasi aktörler genellikle vatanseverlik ve milliyetçi duygulardan yoksun olduğunu iddia ettikleri karşıtlarının davranışlarını tanımlamak için kullanır. Aşağılamak ve hakaret etmek için kullanıldığı için haber dilinde böyle bir ifadenin kullanılması sorunludur.
Allahsız: Düz anlamı “inancı olmayan”, yan anlamı ise “acıması ve vicdanı olmayan” olan sözcük, dinsel ayrımcılığı körükler. Her iki anlamı da olumsuz değer yüklü olduğu ve hedef alınan kişiye karşı nefret yöneltilmesine yol açtığı için haber dilinde kullanılması sorunludur.
Ateist: Herhangi bir yaratıcı varlığa ve dolayısıyla dine de inanmayan kimselere verilen addır. Muhafazakâr dindar kesim, genellikle bu ifadeyi dinsiz, Allahsız ve bu nedenle de herhangi ahlaki değerleri olmayan şeklinde yorumlarlar. Bu şekilde yorumlanan bu kelime nötr anlamından sıyrılarak bir nefret, dışlama, ayrımcılık ve düşmanlaştırma unsuruna dönüşür. Bu haliyle kullanımı habercilik dili açısından sorunludur. Zira tanımladığı kişi/kişilerin tamamen düşman bir hedef haline getirilmesine yol açar.
Ayyaş: Sürekli sarhoş gezen ve alkol zaafı bulunan kimse anlamına gelen sözcüğü, Türkiye’de muhafazakâr-dindar kesim, dine mesafeli ve bu nedenle alkolün dinen yasak olmasına aldırmayan seküler kesimler için kullanır. Yaşam tarzlarına ve dini inanç/inançsızlıklara saldırıyı meşrulaştıran değer yüklü bu sözcüğün haber dilinde kullanılması sorunludur.
Azgın: “Sınırlarını aşmış ve coşmuş” anlamına gelen sözcük, hükümete yakın medya organlarında iktidarı “ölçüsüz” biçimde eleştiren kişi ya da grupları, devletin politik açıdan çatışma yaşadığı ülkelerin liderlerinin yaptığı açıklamaları olumsuzlamak için kullanılır. İçinde ahlaki değer yargısı barındıran bir sıfat olduğu için haber dilinde kullanılması sorunludur.
Barbar: Uygarlaşmamış, çok zalim davranışları olan ve kıyıcı kimse ya da grupları tanımlamak için kullanılır. Ancak Antik Roma’dan beri Roma dışındaki halklar için de kullanılan bu sözcük, çoğu zaman, belli bir uygarlık ya da topluluğu/halkı “medenileştirmek” adına sömürmek ve işgal etmek için araçsallaştırılmıştır. Her toplumun kültürel değerleri ve gündelik yaşamındaki sorunları çözme pratiklerinin başka olabileceği varsayımından hareketle, hiçbir toplum/halk için bu deyimin kullanılmaması gerekir. Sözcüğün herhangi kişi ya da gruplar için kullanılmasının siyasi tahakküm ve sömürünün meşrulaştırılmasına yol açabileceğini akıldan çıkarmamak gerekir.
Bebek katili: Türkiye’deki Kürt siyasi hareketinin silahlı kolu PKK’nın siyasi emelleri için yürüttüğü terör eylemlerine göndermede bulunan bir tamlamadır. PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan’a atfedilen tamlama, bu silahlı terör örgütünün siyasi amaçları için çocuk ya da yaşlı tanımaksızın herkesi hedef alabileceğini ima eder. Terör örgütünün ve liderinin tanımlanmasında böylesi aşırı olumsuz bir ifadenin kullanılması nesnel habercilik değerleriyle bağdaşmaz.
Cani: Cinayet işlemiş ve acımasız olan kimse anlamlarına gelen bu sıfat, genellikle katil zanlılarını tanımlamak için haber dilinde kullanılır. Eğer cinayetin faili hala yargılanıyorsa ve suçu sabit değilse, bu kişi “katil zanlısı” olarak anılmalı, eğer suçu sabit hale geldiyse “cinayet suçlusu” olarak tanımlanmalıdır. Cani gibi değer yüklü sıfatların haber dilinde kullanılması sorunludur.
Cihatçı: Din uğruna yapılan savaş anlamını taşıyan “cihat” kökünden gelen sözcük, bu savaşa ölümüne katılan kimseleri tanımlamak için kullanılır. Özellikle Suriye Savaşından sonra bölgede kurulan “İslam Devleti”nin tahkimi için savaşan ve bu savaş için sivil ya da askeri fark etmeksizin her türlü “İslam dışı” bölge ve kişileri hedef alıp öldürebilen kişileri tanımlar. Sözcüğün bu şekilde kullanılmasının iki sakıncası vardır: Birincisi terör eylemi yapan kişileri belli bir dine inanan kişi ve gruplarla sınırlandırarak, terör örgütleri arasında meşruiyet açısından bir hiyerarşiye yol açmak. İkincisi din uğruna savaş yapmayı özendirerek, din adına terör uygulayan bu tür grupların tersinden propagandasına alet olmak.
Çomar: Sözlük anlamı “kaba yapılı, gövdesi yere yakın, bacakları güçlü iri köpek” olan sözcük, son zamanlarda iktidar partisine oy veren kesimi aşağılamak için iktidar muhalifi bazı kesimler tarafından kullanılmaktadır. “Akılsız, fikirsiz, kolay kandırılabilir” gibi yan anlamlar kazanmış olan sözcük özellikle coğrafi ayrıştırmaya sebep olmakta, iktidara en fazla oy veren bölgelerin insanlarını hedef almaktadır. Bu sözcüğün hedef aldığı kesimi ayrıştırarak bu kesime karşı düşmanlığı körüklemekte ve nefreti beslemektedir. Bu yönüyle haber dilinde kullanılması ve başlığa çıkarılması sorunludur.
Darbeci: 15 Temmuz sürecinin ardından kullanılmaya başlanan bu sözcüğün gazetelerde, haberlerde yer alması gazetecileri yargılayan ve cezalandıran konuma itmektedir. Darbeci olma ölçütü nasıl belirlenmektedir? Darbeci olduğu mahkeme kararıyla sabit hale gelmediği halde haber ya da haber başlıklarında olayın olası faillerinin bu ifadelerle tanımlanması sorunludur.
Dış mihraklar: Kendini gizleyerek kötülük yapan” anlamına gelen sözcük, genellikle yabancı ülkelerin diplomatik faaliyetlerini ve muhaliflerin eylem ve toplantılarını tanımlamak için kullanılır. Türkiye’nin iç işlerine karışmak ve ülkede karışıklık oluşturmak için, ülke içindeki muhalifleri kullandığı iddia edilen Batılı ülkelerin bütün faaliyetlerini kuşkulu hale getirmeye ve bunun üzerinden yabancı düşmanlığı üretilmesine yol açar. Tanımladığı isim ya da gruplar hakkında kuşku yarattığı ve bu yönüyle hedef göstermeye yol açtığı için haber dilinde kullanılması sorunludur.
Dinci: İnançlıymış gibi görünüp, dini gündelik ve siyasi çıkarları için kullanan kişi anlamına gelir. Türkiye siyasi tarihi içinde önemli bir yer edinmiş olan sözcük, genellikle dini kuralları devlet ve toplumun tüm işleyişinde hâkim kılmak isteyen ve bu isteğiyle toplumun dini hassasiyetlerini sömüren kişiler için kullanılır. Ancak çoğu zaman aşırı dini hassasiyeti olanlarla fazla dini hassasiyeti olmayan kesimler arasında keskin bir ayrımcılığın ortaya çıkarılmasına yol açan sözcüğün habercilik dilinde kullanılması sorunludur. Zira tamamen kişisel ve özel olan dini inancından/inançsızlığından dolayı herhangi bir kimse hakkında yargıda bulunmak hem inanç özgürlüğü hakkına aykırıdır hem de habercilik etiğiyle bağdaşmaz.
Dinsiz-İmansız: Dini inancı ve yaratıcı varlığa inancı olmayan kimseleri tanımlamak için ya da “acımasız” anlamı da taşıyan sözcük, dinsel ayrımcılığı ve bu ayrımcılık üzerinden toplumsal kutuplaşmayı körükler. Deist ya da ateistleri de tanımlamak için kullanıldığı için, farklı inanç sistemlerini dışlamaya yol açar. Din ve vicdan özgürlüğü hakkını zedeleyen bu tür sözcüklerin haber dilinde kullanılması sorunludur.
Düşman: “Birine karşı sonsuz husumet besleyen kişi ya da birbirine karşı savaşmakta olan devletler” anlamlarında kullanılan sözcük. Savaş sırasında barışçı bir dili tehlikeye sokan ve müzakereyi imkânsız hale getiren bir dilin yaygınlaşmasında “düşman” sözcüğünü savaşan taraflardan birisi için kullanmak tarafsız habercilik etiği açısından sorunludur. Barışçı bir gazetecilik dili için savaşan taraflar arasındaki düşmanlığı körüklemek yerine, tarafların anlaşma zeminlerini ön plana çıkaran bir dil tutturmak gerekir.
Düzenbaz: Arkadan iş çeviren, güvenilmez anlamlarına gelen sözcük olumsuz değer yüklü bir sıfattır. Hedef alınan kişiye hakaret etmek ve onun kişiliğini zedelemek için kullanılır. Haber dilinde kullanılması sorunludur.
Ermeni: Tarihsel olarak Osmanlı Devleti’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktığı gayrimüslim yurttaşların etnik adı. Ancak Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu topraklarından tehcir edilirken büyük bir kıyıma uğrayan bu etnik grubun bu kıyımını meşrulaştırmak için Osmanlı-Türk devleti Ermeni unsurların devlete ihanet ettiği iddiasını yaygınlaştırmış ve bu iddiayı devletin resmi ideolojisine dönüştürmüştür. Bu tarihsel yük nedeniyle Türkiye muhafazakâr-milliyetçi çevrelerince Ermeni olmak “hainlikle” eş tutulmaktadır. Herhangi bir haberin faili ile ilgili bilgi verilirken, failin Ermeni olduğuna dikkat çekmek bu nedenle sorunludur ve haberin failini hedef haline dönüştürmektedir (Örneğin: Affedersiniz Ermeni, Ermeni dölü, Hain Ermeni).
Eşcinsel: Kendi cinsinden olanlara romantik ve/veya cinsel ilgi duyan kimse. Haber dili açısından, eğer habere konu bir kişinin cinsel kimliği hakkında bilgi vermek gerekirse bu sözcüğü kullanmak daha doğru olur. Ancak kişinin cinsel kimliği hakkında bilgi vermeye gerek olmadığı halde kişiyi tanımlamak için bu ifadenin kullanılması sorunludur. (Yanlış: Eşcinsel modacı konuştu. Doğru: Modacı eşcinsel kimliğini asla saklamadığını ifade etti)
Figüran: Bazı iç ya da dış güçlerin yönlendirdiği iddia edilen ve kendi iradesi olmadığı öne sürülen kişiler için kullanılıyor. Başkaları tarafından davranışları yönlendirilen kukla anlamına da geliyor. Siyasi hak arayışında bulunan ancak bu eylemi etkisiz hale getirilmek için bu şekilde tanımlanan kişileri hedef göstermek için de kullanılır. Değer yüklü bir sözcük olduğu için haber dilinde kullanılması sorunludur.
Fitne: Karışıklık, geçimsizlik ve huzursuzluk anlamlarına gelir. Bu ifade genelde muhalif ve farklı düşünen kesimlerin politik eylemleri için kullanılır. Böylece bu kesimlerin eylemleri şaibeli hale getirilir ve kriminalleştirilir.
Fitneci: “Ara bozucu, ortalık karıştırıcı” gibi anlamları olan sözcük, genellikle farklı düşüncelere sahip muhalifleri ve hiç dile getirilmemiş ama dile getirilmesi statükoyu zedeleyen gerçeklikleri tanımlamak için kullanılır. Hedef aldığı kişinin itibarını zedeleyebileceği ve hedef haline getirebileceği için haber dilinde kullanılması sorunludur.
Gavur: Sözlük anlamı “Müslüman olmayan kimse ya da hiç acıması olmayan kişi” olan kavram, Türkiye’de var olan azınlıkları tanımlamak ya da Müslüman olmayan ülkeleri tanımlamak için kullanılır. İçinde değer yargısı barındıran sözcük, tanımladığı kişi ya da gruplara karşı nefret ve düşmanlaştırmaya yol açtığı için haber dilinde kullanılması sorunludur.
Gerici: Çağdaş değerlere ve modern hayata uyum sağlama konusunda sorunlar yaşayan ve eski geleneksel değerleri özleyen anlamları taşıyan sözcük değer yüklü bir sıfattır. Bu anlamda ilerici-gerici gibi ikiliklerle toplumsal kutuplaşmayı besleyen bir işlevi vardır ve haber dilinde ve başlıklarda kullanılması sorunludur.
Gerilla: Siyasal bir amacı olan ve bu siyasal amacı silahlı bir örgütle hayata geçiren, genellikle resmi ve düzenli bir silah kullanma yetkisi olmayıp, belirli aralıklarla silahlı bir şekilde eylem yürüten silahlı güçlere verilen addır. Türkiye’de Kürt siyasi hareketinin silahlı kolunu söz konusu hareket bu adla tanımlar. Buna karşılık devletin resmi kurumları bu örgütün silahlı mensuplarını “terörist” olarak adlandırır. Her iki adlandırma da nesnel habercilik değerlerine aykırıdır. Zira “gerilla” Kürt silahlı hareketinin silahlı eylemlerini olumlayan bir adlandırma olarak karşımıza çıkar. Devletin resmi adlandırmasındaki “terörist” tanımı ise, karşılıklı çatışmada tamamen devletin yanında duran bir tavrı benimsemeyi beraberinde getirerek, gazeteciliğin tarafsızlık ilkesine aykırı bir sonuç doğurmaktadır. Bunun yerine “Kürt siyasi hareketinin silahlı kanadı” adlandırması kullanılabilir.
Gey: Hemcinsine romantik ve/veya cinsel ilgi duyan erkek, homoseksüel. Bu ifade eğer haber konusu açısından gerekli değilse haberde kullanmak, tanımladığı kişiye karşı ayrımcılık üretebilmektedir. Örneğin herhangi bir şarkıcı hakkında eğer kişi heteroseksüel ise, nasıl “erkek şarkıcı”, “kadın şarkıcı” gibi tamlamalar kullanılmıyorsa, gey bir şarkıcı için de “gey şarkıcı” şeklinde bir ifade kullanmak doğru değildir. Bu tür kullanımlar, dışlama ve ayrımcılığı derinleştirir.
Günah: Dinen yapılması yasak olan bir şeyin yapılması demektir. Dinsel bir jargonun haber dilinde kullanılması farklı inanç gruplarının dışlanmasına yol açabilir. Örneğin Hristiyanlar için domuz eti yemek günah değilken, Müslümanlar için günahtır. Bunun haberde kesin bir şekilde günah olduğuna dair yargı savunulursa, hem haberciliğin tarafsızlık ilkesi ihlal edilmiş olur, hem de bu eylemi günah olarak görmeyen başka dinlere inanan insanlar dışlanmış olur.
Güvenlik güçleri: Genellikle yasa dışı olaylara müdahale durumlarında fail olarak kolektif bir güç olarak kullanılan tamlama. Güvenlik güçlerinin hangi kolunun olaya müdahale ettiği, herhangi bir öldürme olayı varsa, bunun failinin kim olduğu gibi bilgileri kolektif irade/idarenin arkasında yok eden ve görünmez hale getiren bir işlevi vardır. Genellikle bu fail olabildiğince muğlaklaştırılmak için failin bütün müdahale eylemleri pasif yüklemle çekilir. Bu ortaya çıkan/çıkacak herhangi bir yasal olmayan durumu gözlerden ırak hale getirir. (Örneğin: …. Terör örgütü üyesi beş kişi saklandıkları evde güvenlik güçleri tarafından ölü olarak ele geçirildi).
Haçlı: Tarihsel Haçlı seferlerini anımsatan bir ifadedir. Batılı devletlerin hala Hristiyan dinini yaymak için bu “savaşçı zihniyeti sürdürdüğüne inanan muhafazakâr-Müslüman kesimin kullandığı bu ifade, açıkça içinde yabancı düşmanlığı barındırdığı için sorunludur.
Hadsiz: “Adap ve ahlak kurallarını aşmayı huy edinmiş, nerede nasıl davranacağını bilmeyen” gibi anlamları olan sözcük, genellikle kendisini eleştiren muhalifleri tanımlamak üzere iktidar sözcüleri tarafından kullanılır. Bu eleştirilerin hem haksız olduğunu hem de eleştiren kişi/kişilerin buna hakkı ve yetkisi olmadığını anlatmak için kullanılır. Eleştiren ile eleştirilen arasında hiyerarşi kurulmasına yol açtığı ve anayasadaki eşit yurttaşlık ilkesine aykırı olduğu için, insanlar arasında eşitsizliğin “normal” olduğu iddiasını güçlendiren bir ifadedir. Gazeteciliğin tarafsızlık ilkesine aykırı bir ifade olduğu için kullanılması sorunludur.
Hain saldırı: Haber yazım kurallarına aykırı olan bu tamlama, gerçekleşen vakalar karşısında haber içeriğiyle ilişkisiz yorum kurmaktadır. Saldırının başına hain sıfatı koyularak yapılan bu tamlamadaki sıfat genelde marjinalleştirilmiş grupların terör saldırılarını imlemektedir. (Örnek: Tunceli’de askeri araca yapılan hain saldırı sonucunda üç asker şehit oldu)
Hain: İhanet eden anlamına gelir. İhanet sözcüğüne bakılabilir. Değer yargısı bildiren bir sıfat olduğu için haber dilinde kullanılması sorunludur….
Haram: Din kurallarına aykırı olduğu için yasaklanmış olan gıda ya da davranış biçimi anlamına gelen sözcüğün haber dilinde kullanılması dini ayrımcılığı körükleyebilir. (Bkz: Günah başlığı)
Homo: Homoseksüel kelimesinin kısaltılmışı ve halk dilindeki kullanımı olan sözcük, hem hedef aldığı kişi ya da grupları aşağılamak için kullanılmakta hem de belli bir cinsel kimliğe karşı nefret ve düşmanlaştırmaya yol açmaktadır.
IŞİD/DAEŞ/DEAŞ: Türkçe kısaltması “Irak Şam İslam Devleti” anlamına gelen sözcüğün Arapça açılımı “Devlet’ül Irak ve Şam’dır. Irak ve Suriye’deki Sünni Müslüman unsurların bazılarının Şeriat Hukukunu hakim kılacakları bir devlet kurduklarını ilan ederek, bu kurallara uygun davranmayanlar üzerinde terör ve şiddet uygulamaktadırlar. İlk başta Türkiye’de IŞİD adı kullanılırken, Cumhurbaşkanı, bu kısaltmada geçen İslam’ın terörle yan yana anılamayacağını iddia ederek, DAEŞ ve DEAŞ kısaltmalarının kullanılmasının daha doğru olduğunu öne sürerek, bu kullanımda ısrar etmeye başlamıştır. Buna karşılık kendini Müslüman olarak tanımlasa da teröre başvurmak konusunda çekince yaşamadığı açık olan grubun eylemlerini eleştiren Türkiye’deki bazı kesimler IŞİD kısaltmasında ısrar etmeye devam etmektedir. Bu üç farklı kısaltma Türkiye’deki toplumsal kutuplaşmanın en belirgin göstergelerinden birisi haline gelmiştir.
İbne: Edilgin eşcinsel erkek anlamına gelir. Argoda bütün eşcinsel erkekler için hakaret anlamına gelebilecek şekilde kullanılır. Haber dilinde bu şekilde kullanılması hakaret, dışlama ve hedef göstermeye yol açabilir, kullanılması sorunludur.
İhanet: Hain sıfatının isim hali olan bu sözcük, içinde yaşadığı toplumun selametine aykırı davrandığının iddia edildiği kişi ya da gruplar için iddia edilir. Fiil hali “ihanet etmek” olan sözcük, genellikle ideolojik olarak farklı olan kişi ya da gruplara yöneltilen muğlak bir suçlama ifadesi olarak karşımıza çıkar. (Örneğin: sivil halka orantısız şiddet uygulayan Türkiye Cumhuriyeti devletini bir çağrı metniyle uyaran Barış Akademisyenleri dönemin Cumhurbaşkanı tarafından hainlikle suçlanmıştır)
İntikam yemini: Kin gütmeyi ve kendisine yapılan bir kötülüğün bedelini hukuki olmayan yollarla ödetmeyi imleyen tamlama, düşmanlığın sürdürülmesine yol açar. Bu tamlama haber metinlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Savaş ve şiddeti yeniden üreten bir anlamı olduğu gibi, çatışma ortamının sürdürülmesine de vesile olan tamlamanın haber metinlerinde kullanılması oldukça sorunludur. Bu ifade eğer habere konu olan bir kişinin ifadesi şeklinde aktarılırsa sorun olmaz. Ancak ifade herhangi bir tırnak işareti ile haber konusu kişinin ifadesi olduğu belirtilmeksizin başlığa taşınırsa, şiddet ve çatışmayı yeniden üreten bir işlev görür.
İşgal: Bir devletin bir başka devletin toprağını uluslararası yasalara aykırı bir biçimde zor kullanarak ele geçirmesi ve bu ele geçirme eylemini tanımlar. Konjonktüre göre İsrail’in Filistin topraklarını Yahudi yerleşimine açması girişimini tanımlamak için kullanılır. İşgal sözcüğünden türetilen işgalci sözcüğü belli bir halk için kullanıldığı zaman o halka karşı düşmanlığı körüklemeye yol açabilir.
Kafir: “Tanrının varlığına inanmayan ya da acımasız kimse” anlamlarına gelen sözcük, dine inanmayan, ya da İslam dışı toplulukları tanımlamak için kullanılır. Bu yönüyle farklı dinsel inanışları düşmanlaştırmak ve hedef haline getirmek işlevi görür. Toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren, kamu barışını zedeleyen, din ve vicdan özgürlüğünü örseleyen olumsuz bir sıfattır. Haber dilinde kullanılması sorunludur.
Kahpe: Düz anlamı “orospu”, yan anlamı ise “dönek, kaypak, güvenilmez” gibi birden fazla anlamlar içeren sözcüğün kullanılması, çok yönlü ayrımcılığa yol açar. İçinde son derece cinsiyetçi imalar taşıyan sözcüğün hem düz anlamıyla kullanılması hem de yan anlamı dolanımıyla haber diline dâhil edilmesi, kadın cinsiyetini aşağılayan, hedef aldığı kişilerin de kadınsı ve güvenilmez olduğuna gönderme yapan bir işlevi vardır. Bu tür değer yargısı içeren ve belirli bir cinsin aşağılanması üzerinden ahlaki ve karakteristik olumsuzluklar yansıtan sözcüklerin habercilik dilinde kullanılması sorunludur.
Kahraman: İçerdiği öznel anlam ve genellikle çatışmalarda hayatını kaybeden güvenlik güçlerinin ardından haber metinlerinde kullanılan bu sözcük, savaş ve şiddeti yeniden üretirken; ölümü kutsayan bir anlam da taşımaktadır. Şehit kavramı gibi dinsel bir referansa sahip olmasa da şiddet ve çatışmayı meşrulaştıran ve özendiren bir göndermesi vardır.
Kalleş: “Sözünde durmayıp yarı yolda bırakan kimse ya da birine gizlice kötülük yapan kimse” gibi anlamları olan sözcük genellikle uluslararası ilişkilerdeki çatışmalarda “dost bilinen” ülkelerin “yanlış” kararlarını tanımlamak için kullanılır. Belli bir ülke ya da halk için kullanılması halinde düşmanlığı körükleyen, iyi ilişkileri ve barışı zedeleyen bir işlev görür. İçinde olumsuz değer yargısı barındırdığı ve hedef aldığı kişi ya da topluluklara karşı nefreti körüklediği için haber dilinde kullanılması sorunludur. (Örneğin: Kalleş Amerikalı, Kalleş Ermeni)
Kan/Kanlı: Bu sözcük genellikle savaş, cinayet ve şiddet dolu olayları tanımlamak için kullanılır. Herhangi bir olayı “kan/kanlı” olarak tanımlamak, panik ve korkuyu yaygınlaştıracağı için haber dilinde bu tür tanımlamaların kullanılması sorunludur.
Katil: Herhangi bir cinayet şüphelisi için kullanılan bu ifade, mahkeme tarafından karara bağlanmadığı sürece haber dilinde bu şekilde kullanılamaz. Doğrusu, “katil zanlısı”dır.
Katliam/Katletmek: Topluca öldürmek, kıyım yapmak anlamına gelen sözcük, terörist saldırılar, vahşi cinayetler, savaşlardaki öldürmeler gibi olayların aktarılması için kullanılır. Sözcüğün çağrıştırdığı korkunç manzara, çoğu zaman paniğin yanı sıra çatışmalarda kışkırtıcılığa da yol açabilmektedir. Habercilik dilinde bu tür saldırı sonucunda öldürme/öldürülme olaylarında bu bağlamda fazla yan anlama izin vermeyen öldürmek sözcüğüyle verilmeli.
Kirli Oyun: Millet ittifakının seçim çalışmaları için kullanılmış. Dış güçlerle iş birliğini ima etmektedir. Bu vesileyle iktidara karşı muhalefetin tüm siyasi faaliyetleri kuşkulu hale getirilerek hedef haline getirilmektedir. İçinde ayrımcılık barındırmakta ve tanımladığı kişi ya da grupları hedef haline getirmektedir.
Kolpa: Argoda “sahte, işe yaramaz” anlamına gelen sözcük, hakaret ve aşağılama içermektedir. İktidar mensupları genellikle muhaliflerinin bazı olumlu davranışları için kullanır.
Korkak: Yüreksiz, çabuk korkuya kapılan anlamlarına gelen ve içinde “korkusuz olmanın” erkekliğe özgü bir duygu olduğu gibi ataerkil imalar barındıran bir sözcüktür. Dolaylı yollardan milliyetçi, militarist ve cinsiyetçi söylemleri besleyen bir işlevi de olan sözcüğü, herhangi bir kişi ya da grup için kullanmak çok yönlü hakaret ve ayrımcılığı üretir. Haber dilinde bu türde olumsuz değer yargıları içeren sözcüklerin kullanılması habercilik etiği açısından sorunludur.
Köksüz: Düz anlamı “kökü olmayan, sağlam bir dayanağı olmayan” olan sözcüğün muhafazakâr kesimdeki karşılığı “toplumda karşılığı olmayan, toplumun gelenek ve göreneklerinden bihaber”dir. Genellikle kökleşmiş, dogmalaşmış ve sorgulanması sorun olarak görülen ahlaki ve kültürel normları eleştiren kişileri tarif etmek için kullanılır. Toplumdaki eşitsiz ilişkilerin sorgulanmasını ve daha iyi bir toplum haline gelmek için bazı gerçeklerle yüzleşmeyi engelleyen bir işlevi vardır. Dolaylı yoldan hakaret içeren sözcüğün haber dilinde kullanılması sorunludur. (Örneğin: Köksüz aydınlar, köksüz akademisyenler)
Kökünü Kazımak: Hiçbir kalıntısını bırakmayarak, bir daha asla üreyemeyecek hale getirmek anlamına gelir. Genellikle Türkiye ana akım medyasında terör ve bazı hastalıklar için kullanılır. Ancak bu ifade terör için kullanıldığı andan itibaren, sadece terörist unsurlara değil, sivil unsurlara da yönelebilen ölçüsüz şiddetin meşrulaştırıcısı haline gelebilmektedir. Durum ve bağlama göre bu ifade hukuksuzluğun da meşrulaştırıcısı olarak kullanılabildiği için, haber dili içinde kullanılmaması daha uygun olur. (Örneğin: Türk ordusu, Gabar Dağı’nda teröristlerin kökünü kazıdı)
Kukla: Metinlerde kişi ya da grupları tanımlamak için kullanılan sözcük, hakaret ve aşağılama içermektedir. Siyasi faaliyet ve faillikleri anlamsız hale getiren bu ifade genellikle komplo teorilerini besleyen bir işleve sahiptir. Bu sözcüğün hedef aldığı kişi ve grupların, iktidara ve iktidarın yürütme faaliyetlerine getirdiği eleştiriler itibarsızlaştırılır. Zira kukla sözcüğü toplumsal faillerin eylemlerinin muğlak “düşmanlar” tarafından manipüle edildiğini ima eder. Bu nedenle haber yazım kurallarına aykırıdır.
Kumpas: Günümüzdeki yaygın kullanımı tamamen yan anlamı olan birisine karşı düzen kurarak onu zor durumda bırakmak olan ve “kurmak” sözcüğüyle fiil haline getirilen eylem. Özellikle düzmece delil ve iddianamelerle yürütülen bazı devlet içi operasyonlar için kullanılmaktadır. Bu ifadenin bu kadar gelişigüzel bir şekilde kullanılır hale gelmesi, yürütülen hukuki ve polisiye işlemlerin geçerliliğine de kuşku düşürmektedir. Habercilik dilinde de herhangi bir operasyona en baştan “kumpas” diye tanımlamak, gazeteciliğin tarafsızlık ilkesine aykırıdır.
Küfür: “Kötü söz söylemek ya da tanrının varlığı ve birliğini yadsımak” anlamlarına gelen sözcüğün, farklı dinsel inanışların davranış ve inanışlarını yok saymak, hatta ortadan kaldırmak hedefine hizmet eden bir işlevi vardır. Aşırı “dinci” gruplar, dini kurallara uygun olmayan pek çok davranışı (dans etmek, alkol kullanmak) küfür olarak tanımlar ve bu tür davranışların yasaklanması gerektiğini savunur. Böyle bir ifadenin dinsel ayrımcılığı körükleyen ve birlikte yaşama idealini zedeleyen bir işlevi bulunduğu için haber dilinde kullanılması sorunludur.
Kürt: Türkiye nüfusunun Türklerden sonraki en yüksek nüfusa sahip etnik grubu. Özellikle Anadolu’nun doğu ve güneydoğu kesiminde yoğun bir şekilde yaşayan, kültürel ve siyasi hak taleplerinde bulundukları için yıllardır devlet tarafından ülkenin ulusal birliğine tehdit olarak görülen etnik grup. Bu nedenle Kürt kimliği, devletin ve toplumun Türk kesiminin baskın bir çoğunluğunun imgeleminde olumsuz bir yeri vardır. Kürt kimliğine atfedilen bu olumsuzluk nedeniyle oluşturulmuş stereotipler de ana akım medyada kolaylıkla üretilir ve dolaşıma sokulur. “Hain”, “kültürsüz”, “çok fazla çocuk doğurma” gibi olumsuz addedilen niteliklerle yan yana anılması nedeniyle Kürtler hakkındaki olumsuz imaj sürekli yeniden üretilir. Bu nedenle yine olumsuz eylem ve durumlarla ilgili olarak bir haber yapılırken de fail ya da faillerin başına Kürt ifadesi getirilmesi yaygındır. Oysaki herhangi bir olumsuz eylemin belirli bir etnik kimlikle bitişik olarak sürekli sunulması, o kimliğe karşı öfke, ayrımcılık ve nefreti körükler. Bu tür ayrımcı pratikler de habercilik açısından sorunludur.
Kürtçü: Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının anayasal olarak güvence altına alınması gerektiğini savunan kişiler için kullanılır. Devletin resmi ideolojisine ters düşünceler taşıdığı için kişileri yaftalamayı meşrulaştırır. Haber dilinde böyle bir ifadenin kullanılması hem belli bir etnik kimliğe hem de o etnik kimliğin haklarını savunan kişiye karşı nefreti körükler. Bu nedenle haber dilinde kullanılması sorunludur.
Küstah: Sözlük anlamı “saygısızca davranan kişi” olan kavram, siyasi jargonda, yabancı ülkelerin temsilcilerini ya da iktidar muhalifi kişi ya da grupların eleştirilerini itibarsızlaştırmak için kullanılır. Haber dilinde bu türde ahlaki değer yargısı içeren kavramların kullanılması sorunludur. (Örnek: Küstah Belçikalı, Küstah Hollandalı)
Laikçi: Din ve devlet işlerinin ayrı kurumlar olarak değerlendirilmesi gerektiğine dair ilke olan laikliğe aşırı derecede bağlı olan ve aşırı yorumlayan anlamına gelir. Türkiye’deki modern-geleneksel, dindar-seküler, Kemalist-mütedeyyin gibi ayrımlar dini kuralların gündelik hayatın sınırlarına ne kadar dâhil olup olmayacağı konusunda kilitlenir. Son zamanlarda güç kazanan dindar kesim, yıllardır özellikle başörtüsü konusunda yasak uygulanmasına yol açtığını düşündüğü laiklik ilkesinin uygulanmasını savunanlara “laikçi” diyerek bu savunuyu etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Nitekim sonunda başarılı da olmuştur. Ancak laikçi kavramı, karşıtını da çok rahatlıkla üretir, yani dinci kavramını. Her iki kavramın da muarızlarını suçlayıcı, ayrıştırıcı ve dışlayıcı bir niteliği vardır. Bu nedenle haber dilinde bu şekilde kullanılması sorunludur.
Lezbiyen: Hemcinsine karşı romantik ve/veya cinsel ilgi duyan kadın anlamına gelir. Eğer habere konu kişinin cinsel kimliği ile ilgili bir bilgi gerekliyse bu şekilde kullanılmasında sorun yoktur. Ancak böyle bir bilgiye gerek yoksa bu bilginin verilmesi, kişiye karşı ayrımcılık ve dışlamaya beraberinde getirebilir.
Moskof: Eskiden “Rus” kimliğini tanımlamak için kullanılan sözcük, zamanla “acımasız, zalim kimse” anlamı kazanmıştır. Bazı gazetelerdeki haberlerde Rusya ile ilişkilerin sertleştiği anlarda, eski anlamı ile yeni anlamı birbirine katılarak Rus devletini ve Rus etnik kimliğini aşağılamak için kullanılır. Belli bir halkı ve devleti aşağılamak ve şiddetle bitişik şekilde göstermek işlevi gördüğü için haber dilinde bu şekilde kullanılması sorunludur.
Paçavra: Toplumun belli bir kesimi tarafından kullanılan bayrak, flama, logo; belli bir siyasi parti simgesi, gazete veya dergi; toplumsal simge için kullanılan bu kavram aşağılama, nefret ettirme, düşmanlaştırma amacı taşımaktadır. Özellikle Kürt Hareketinin bayrak ve flamaları için kullanılması yaygındır.
Provokatör: Türkçe karşılığı “kışkırtıcı” olan yabancı kökenli sözcük, genellikle resmi söylemlerin dışında düşünceler yaymaya çalışan, ya da toplumun genelinin değer yargılarına ters davranarak insanları kışkırtan kişi ya da kişiler için kullanılır. Bu kışkırtmanın maksadı insanlar arasında çatışmayı körüklemektir. Ancak bu sözcüğün gelişigüzel herkes için kullanılması farklı düşüncelerin savunulmasını imkânsız hale getirir. Ayrıca olumsuz değer yargısı içerdiğinden dolayı haber dilinde herhangi bir kişiyi tanımlamak için kullanılması sorunludur.
Rum: Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Anadolu’da yaşayan gayrı Müslüm azınlık nüfusları arasında en bilinenleridir. Uzun yıllardır Anadolu coğrafyasında yaşayan ancak, ulus devlet politikalarının yol açtığı ulusal birlik idealleri nedeniyle Yunanistan ve Osmanlı yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan nüfus mübadelesi sonucunda, Türk vatandaşı sayılmadıklarından dolayı büyük bir çoğunluğu Yunanistan’a gönderilmişlerdir. Geriye kalan çok az bir kısım da zaman içindeki vergi ve pogrom politikalarıyla ülkeden göçe zorlanmıştır. Ulus devlet politikalarının getirdiği milliyetçi duygularla, bu nüfusa zaman içinde bir düşmanlık ve husumet oluşmuş, bu husumet de yine Rum adına karşı olumsuz bir tepki yönelmesine yol açmıştır. Türkiye medyasında komşu ülke Yunanistan ile ya da Kıbrıs ile ilgili herhangi bir gerilimin ortaya çıkmasıyla birlikte bu husumetin dozu artar ve Rumluk büsbütün düşman bir imgeye dönüşür. Ancak bu imgenin bu şekilde kullanılması, ayrımcılık, düşmanlık ve nefreti körükler ve habercilik etiği açısından sorunludur.
Sapkın: Özellikle dinsel jargonda yer alan ve esasen “dinsel inancını yitirmiş” anlamına gelen sözcük, muhafazakâr-dindar kesim tarafından inançsız, ateist ve eşcinselleri hedef göstermek ve yaftalamak için kullanılır. Bu nedenle nefret söylemi yaydığı bilinen en yaygın sözcüklerden birisidir. Hedef aldığı kişi ve gruplara karşı şiddet eyleminde bulunmanın meşru olduğunu da ima eden sözcüğün haber dilinde kullanılması, içinde değer yargısı barındırdığı için sorunludur.
Soysuz: “Soyu ve nesebi belirsiz, kötü tanınmış kimse” anlamlarına gelen olumsuz bir sıfattır. Genellikle hakaret olarak kullanılır ve hedef aldığı kişinin niteliksizliğini ve sadakatsizliğini ima eder. Hedef aldığı kişiye karşı nefret uyandırdığı için habercilik dilinde kullanılması sorunludur.
Soytarı: “Düzenci, hileci, yaltaklanan kimse” yaygın olumsuz anlamıyla bilinen sözcük, herhangi bir kişinin tasvip edilmeyen davranışını ağır şekilde eleştirip ona hakaret etmek için kullanılır. İçinde olumsuz değer yargısı barındırdığı için haber dilinde kullanılması sorunludur.
Sözde: Gerçekte öyle olmayıp, öyle bilinen, öyle anılan ya da öyle geçinen kimse ya da durum-gerçeklik” anlamına gelen bir sıfattır. Başına getirildiği ifadenin gerçekten öyle olmadığını belirtmek için kullanılır. Bu kullanımla başına getirildiği kişi ya da ifadenin gerçekliği ile ilgili kuşku uyandırılır. Haber dilinde bu ifadenin kullanılması açıkça tarafsızlık ilkesine aykırıdır. (Örneğin: Sözde akademisyen, Sözde Ermeni soykırımı)
Suriyeli: Etnik köken ayırt edilmeksizin, 2011’deki Suriye iç savaşından sonra Türkiye’ye gelen tüm Suriyeli sığınmacılar için kullanılan yaygın ifade. İfade, ilerleyen zaman içinde muhatap alınan kişilerin basitçe ülkesine gönderme yapan bir ifade olmanın ötesine geçmiş; düşmanlaştırma, kriminalleştirme ve ayrımcılık yapmaya yol açan bir sözcüğe dönüşmüştür. Herhangi olumsuz bir eylemle ilgili bir failin başına Suriyeli ifadesinin haber dilinde getirilmesi ayrımcılığı ve stereotipleştirmeyi beraberinde getirir ve etik olarak uygun değildir. (Örnek: Suriyeli hırsız, Suriyeli kadın, Suriyeli gelin, Suriyeli terörist…)
Şehit: Sözlük anlamı “inanç uğruna ölen kimse” olan bu sözcük, savaşın ve ölümlerin kutsanmasını içerirken, çatışmanın diğer tarafını şeytanlaştıran bir anlam içermektedir. Bu sözcüğün yerine “hayatını kaybeden” sıfatı kullanılabilir. Bu, normalde dini referanslı bir ifade olmasına rağmen, neredeyse her türlü meslek grubundaki ölümler için kullanılması giderek yaygınlaşmıştır. Basın şehidi, eğitim şehidi, devrim şehidi, maden şehidi gibi ifadeler genellikle, ihmal sonucu ölümlerin kabullenilmesini kolaylaştırdığı için kullanılır.
Şerefsiz: “Onursuz, gurursuz” gibi anlamlara gelen bir hakaret ve küfür sözcüğüdür. Hedef aldığı kişi ya da grupların insana has olan bu tür değerlerden yoksun olmakla itham edilerek küçük düşürülmesine yol açar. Bu tür ifadelerin herhangi bir kişi ya da grup için sıfat olarak kullanılması hakaret, aşağılama ve hedef göstermeye yol açacağı için haber dilinde kullanılması sorun oluşturur.
Temizlik: Terörle mücadele operasyonları için kullanılan bir ifade. Ölçüsüz şiddet uygulamayı meşrulaştıran ve özellikle Türkiye’nin Güneydoğusu’ndaki “terörle mücadele” operasyonlarını tanımlamak için kullanılır. Özellikle sivil hedeflere karşı yürütülen operasyonları tanımlarken kullanılan bu metafor, ideolojik, etnik, dinsel ve pek çok farklılıktan dolayı etkisiz hale getirilmesi gereken hedefleri yok edilmesi gereken gereksiz ve zararlı canlılar olarak kodlayarak, yürütülen şiddete meşruiyet kazandırır. Devlet ve güvenlik yetkililerinin yaygın olarak kullandığı bu metaforun habercilik dilinde kullanılması savaşı ve çatışmayı tetiklediği için sorunludur.
Terör destekçisi: Hiçbir somut delile dayanmadan kullanılan tamlama, kişi ya da grupları hedef göstermesi bakımından kullanılmamalıdır. Genellikle muhalif kesimlerin tümü için kullanılır. Hukuki dayanaktan yoksun bir şekilde iktidar karşıtı kişi ve gruplara yöneltilen suçlamadır. Bu sayede, muhalif kesimlerin söz ve konumları kuşkulu hale getirilir.
Terörist: Sözlük anlamı “siyasi hedefleri için şiddet eylemleri yürüten kimse” olan sözcük, siyasi faaliyetleri itibarsızlaştırılmak istenen muhalif kesimlerin tanımlanmasında kullanılmaktadır. Bu sözcüğü, mahkeme kararıyla terör faaliyetlerinde bulunduğu tespit edilmeyen pek çok muhalif için hükümet yanlısı gazeteciler yaygın bir biçimde kullanmaktadır. İfadenin gelişigüzel kullanılması, hedef alınan kişi ya da gruplara karşı yargısız infazı yaygınlaştırmakta ve hedef haline getirmektedir.
Tetikçi: Parası karşılığında insan öldüren ve bunu meslek haline getirmiş insanlar için kullanılır. Bu düz anlamının yanı sıra, Türkiye’de son yıllarda bazı gizli devlet kaynaklarının verdiği bilgilerle hedef gösterici haberler yapan gazeteciler için de bu ifadenin kullanılması yaygınlaşmıştır. Yaptıkları haber gerekçesiyle, yoruma açık verilerle hareket eden muhabirlerin başka gazeteciler tarafından tetikçi olarak suçlanması açık bir saldırıdır. İfadenin özellikle de gazeteciler için kullanılması haberde ismi geçebilecek herkesi açık hedef haline getirmektedir.
Trans Birey: Cinsiyet kimliği doğuştan gelen cinsiyetine ilişkin kültürel beklentilerden farklı olan birey. Örneğin kadın olarak doğmuş, ancak cinsiyet kimliği erkek olan kişi. Ancak toplum tarafından genellikle cinsiyet değiştirme operasyonu geçirmiş kişiler için kullanılır. Politik kimlik itibariyle ayrı ayrı anlam ve göndermeleri olan bu tarz sözcükler Türkiye ana akım medyasında genellikle ya birbirinin yerine yanlış olarak kullanılmakta ya da kasıtlı olarak sadece gey ya da homoseksüel şeklinde kullanılmaktadır. Bu kullanım genellikle tanımladıkları bireylere karşı ayrımcı ve düşmanlaştırıcı bir dilin yeniden üretilmesine yol açmaktadır.
Travesti: Karşı cins kılığına girmekten hoşlanan, daha çok dış görünüş ve davranışları itibarıyla karşı cinse ait olma isteğinde olan kişi. Yaygın kanıya göre cinsiyet değiştirme operasyonu geçirmemiş kişi olarak kabul edilir. Daha çok kadın gibi görünmek isteyen erkekler için kullanılır. Ayrıca çoğu zaman da bu sözcük, trans bireylere gönderme yapmak amacıyla kullanılmaktadır. Oysa trans birey ve travesti kavramları politik kimlik itibariyle birbirinden ayrıdır. Türkiye’de genellikle bu bireyler ana akım medyada suç ve fuhuşla bir arada anılır ve haberleştirilir. Bu kimliğin bu şekilde kriminal vakalarla yan yana anılması ve bu tür vakaların faillerini tanımlamak için başlarına bu ifadenin getirilmesi, ayrımcılık ve dışlamayı beraberinde getirir. Habercilik dili açısından sorunludur.
Tuzak: Birini ya da bir hayvanı zor duruma düşürmek için kurulan düzenek. Av hayvanı için kurulan düzenek onu yakalamak, kişiye kurulan düzen ise kişiyi zor durumda bırakmak için kullanılır. Son zamanlarda Türkiye iç siyasetinde gerçekleşen ekonomik ve siyasi olumsuzluklar için iktidar temsilcileri genellikle bu ifadeye sığınarak, olumsuzlukların sorumlusunu gözden uzak tutmaya çalışırlar. Bu ifadenin kullanılmasının bu sebeple iki sonucu vardır. Birincisi yürütmenin icraatlarındaki hatalardan dolayı sebep olduğu olumsuzlukların üstünün örtülmesi ve dikkatin başka yerlere çekilmesi. İkincisi de dikkatin çekildiği başka yerlerin genellikle muğlak ve “tuzak kuran” düşmanlar olması. Ancak bu tuzak kurduğu iddia edilen düşmanlar genellikle muhalif kesimler olduğu için bu sözcüğün geçtiği her habere kuşkulu yaklaşmak gerekir.
Türk/Türkiyeli: Türkiye’de yaşayan ve Türk etnik kimliğine bağlı insanlar. Türkiyeli ise daha kapsayıcı bir ifade olup, etnik kimliğe vurgu yapmaktan ziyade bu coğrafyada yaşayan her türlü etnik kimliğe göndermede bulunur. Haberlerde özellikle gerekmedikçe Türk adının kullanılması, milliyetçi vurguya yol açabilmektedir. Bu nedenle gerekli gereksiz bu ifadenin kullanılması habercilik dili açısından sorunludur.
Uşak: Düz anlamı “erkek hizmetçi” olan sözcük, genellikle resmi söylemin dışında düşüncesi olan ve iktidarın icraatlarını eleştiren kişilerin söz ve davranışlarının şaibeli hale getirilmesi için kullanılır. Bu kişilerin muhtelif “dış güçlerle iş tuttukları” ve iş birliği içinde oldukları imasını barındıran sözcük, hem “dış güçler” diye anılan devlet ve topluluklara hem de hedef aldığı kişiye karşı düşmanlığı körükler. Olumsuz değer yüklü bu tür sözcüklerin haber dilinde kullanılması, tarafsız habercilik ilkesi açısından sorunludur. (Örneğin: İngiliz uşağı, Amerikan uşağı)
Ümmet: İslam peygamberi Muhammed’in dinine inanan tüm Müslüman topluluğunun genel adıdır. Ancak son zamanlarda büyük ölçüde sekter ve Sünni inanca sahip Müslümanlar için kullanılmaya başlanmış ve Türkiye’deki siyasal iktidar bu ifadeyi siyasal propaganda için kullanmaktadır. Dini ve mezhepsel ayrımcılığı derinleştirdiği için haber dilinde kullanılması sorunludur.
Vatan Hainleri: Son zamanlarda sıkça kullanılan bu tamlama muhalif kesim için adeta ön isim haline getirilmiştir. Hainlik kavramının neye tekabül ettiği, kimin, hangi grubun, ne sebeple hain ilan edildiği tamamen keyfi şekilde belirlenmektedir. Bu da toplum içinde belli bir kesimin düşmanlaştırılmasına ve hatta zaman zaman fiziki saldırılara maruz kalmalarına sebebiyet vermektedir.
Vicdansız: “Vicdanı olmayan, acımasız” anlamına gelen bir sıfattır. Genellikle vahşi cinayetlerin faillerini, savaş ya da çatışmalarda ölçüsüz şiddet uygulayan devlet ve askerleri tanımlamak için kullanılır. İçinde değer yargısı barındıran bir sıfat olduğu için haber dilinde kullanılması tarafsızlık ilkesi açısından sorunludur.
Yobaz: Din konusunda başkalarına baskı yapma eğilimi olan dinsel dogmaları bütün topluma yaygınlaştırmayı arzulayan kimse anlamına gelen sözcüğün Türkiye’de toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren bir işlevi vardır. Bu tür değer yüklü sıfatların haber dilinde kullanılması sorunludur.
Zalim: Sözlük anlamı “haksız ve acımasız davranan, kıyıcı kimse” olan bu sözcüğün haber metinlerinde kullanılması yanlıştır. Sözcük gayet öznel olduğu gibi, okuyucunun olay ya da kişiler hakkında önyargı kurmasını sağlar. (Örnek: Zalim Esed, Zalim İsrail)
Zerdüşt: Kökeni İran olan Zerdüştlük dininin kurucusu olduğuna inanılan kişinin adı. Dine adını veren bu kişinin adı zaman içinde bu dinin adına da dönüşmüştür. Hala Ortadoğu ve Orta Asya’nın bazı bölgelerinde bu dine inanan az sayıda insan bulunmaktadır. Suriye, İran ve Irak’ta da bu dine inanan bazı Kürt kökenli kabilelerin olduğu bilinmekte, bu bilgiden hareketle Türkiye’deki Kürt hareketinin seküler tavrı muhafazakâr kesimlerce Zerdüşt olmakla suçlanmaktadır. Belirli bir dine inanmak ve ona mensup olmak, inanç özgürlüğü açısından bir haktır ve bunun üzerinden bir ayrımcılık yapılamaz. Habercilik dilinde de kişi-kişilerin gereksizce dinine vurgu yapmak, ayrımcılık ve nefret üreten bir işlev üretir ve sorunludur.