Gazeteci Çiğdem Toker, gazetecilikten vazgeçmeyenler için yolsuzluk haberciliğinin olmazsa olmazlarını yazdı.
Araştırmacı gazetecilik, güç odaklarının sakladığı ancak ortaya çıkmasında kamu yararı bulunan hakikatleri belgesiyle topluma aktarmak olarak tanımlanıyor.
İç dünyamızda haksızlık ve eşitsizliklere karşı süreklileşmiş itiraz duygusu ise araştırmacı gazeteciliğin temel motivasyonu.
Araştırmacı gazeteciliğin aktığı kanallardan biri olan yolsuzluk haberleri, kamu kaynaklarının nasıl dağıtıldığıyla doğrudan ilgili. Kamu kaynakları, hepimizin vergileri demek olan bütçedeki harcama tercihlerinden imar düzenlemelerine, kamu ihalelerinden maden ruhsatlarına, örtülü ödenekten vakıflara sağlanan mali, lojistik desteklere dek alabildiğine geniş bir sahaya yayılır. Bu kaynaklar üzerinde yetki kullananların işlemlerini, tutumlarını, hukuka uygun davranıp davranmadıklarını izlemek, gazeteciliğin “olmazsa olmaz”ıdır.
***
“Olmazsa olmaz”ı örnekle açalım.
Türkiye’de güç ve yetki kullanan kamu kuruluşları, geçtiğimiz yıl (2019) 95 binin üzerinde ihale yaptı.
Devletin onlarca kurumunun, ihaleyi kazanan firmalarla imzaladığı toplam sözleşme bedeli ise 135 milyar liranın üzerinde.
Peki bunun anlamı ne?
Türkiye’de bir yıl boyunca yurttaşlardan, şirketlerden toplanan vergi gelirlerinin yüzde 15’inden fazlası, kamu ihalelerini kazanan firmalara gitti demek. (2019 bütçe gelirleri 880 milyar TL)
Bu veriler devasa kamu kaynaklarının şirketlere aktığı ihale sisteminin neden saydam, hesap verebilir ve denetlenebilir olması gerektiği konusunda fikir veriyor. Bu ilkelerden uzak yürütülen ihale sisteminin eşitsizliği derinleştirip, yoksulluğu arttırdığını bilmek kaydıyla tabii.
GÜCÜN KÖTÜYE KULLANIMI
Yolsuzluk haberciliğini değerlendirirken Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün kapsayıcı tanımı, uzaktan çok teknikmiş gibi görünen, hatta salt bu algı nedeniyle ilgisizliğe de yol açan bu meseleye bir netlik ayarı yapabilir. Gazeteciye, siyasetçiye, kamu görevlisine, şirketlere, nihayet bütün topluma seslenen o yolsuzluk tanımı şöyle:
“Emanet edilen gücün özel çıkarlar için kötüye kullanılması.”
Bu tanım, kapsayıcılığının yanı sıra, yurttaşlar açısından, hukuk devleti normlarına dair beklentiler de içeriyor. Her yıl güncellenen yolsuzluk endeksinde ülkelerin sırasını belirleyen değerlendirmeler, hukuk devleti kriterleri dikkate alınarak gerçekleştiriliyor çünkü.
Evrensel manada gazetecilik, hakikatin peşinde sorularla ilerlemek ve bu sorulara yanıt bekleme hakkını içeriyorsa, “emanet edilen gücün özel çıkarlar için kötüye kullanılması” tanımı, yolsuzluk odaklı habercilikte rehber olma niteliği taşıyor.
NEREDEN BAŞLAMALI
Yolsuzluklara odaklanmış gazetecilik pratiğine bakıldığında, bu sahanın bir yanıyla ekonomi gazeteciliğine, bir yanıyla siyasi haberciliğe değdiğini söylemek mümkün.
Geçirdiği dönüşüm dolayısıyla yakın zamanda sona ermiş olan geleneksel gazetecilik perspektifi açısından, ekonomi muhabirliğini sahada yapmış olmak, evet bir avantajdır. Yol, yöntem konusunda altyapı var eder çünkü:
- Ekonomiyle ilgili karar alıcı kurum ve kuruluşları, kapasitelerini tanımak
- Kamunun denetim mekanizmasını, denetim kurullarını, Sayıştay raporlarını, yaptırım yollarını öğrenmiş olmak
- Hangi verinin, bilginin nerede olduğunu, nasıl erişileceğini, yayımlanma zamanıyla birlikte bilmek birikim sağlar.
- Siyasetin yapılış biçimlerini izlemiş olmak yol göstericidir.
İKİ DUYGU
Ne var ki bütün bu olguların yeterli geldiğini söylemek güç. İki de duyguya ihtiyacımız var: Kamu kaynaklarının bizi yönetenler tarafından nasıl harcandığını, kimlere hangi yollarla aktarıldığını bilmeye dair ısrarlı merak –yazının girişinde söz ettiğim– içselleşmiş itiraz yoksa yapılanın, olup bitenleri günlük olarak aktaran rutin habercilikle sınırlı kalma olasılığı büyüktür.
Israrlı merak ile hakları sorgulamaya dayalı itiraz, yolsuzluk odaklı haberciliği harekete geçirmek, sürdürmek için zorunlu. Yine de bir zemine ihtiyacınız var.
Kamu yararı adına peşine düşülen uzun soluklu ve riskler de içeren haberciliğin sunulacağı bağımsız, güvenceli bir gazetecilik zemini yaşamsal önemde.
90’lı yıllardan itibaren tekelleşme sürecinden geçerek bugüne gelen medya ile iktidarın yapılandırdığı bir medya içinde bu gazetecilik pratiğinin imkansıza yakın olduğunu söylemeye gerek yok.
İktidar tam da bu nedenle kendi medyasını inşa etti, tam da bu nedenle kalanlar üzerinde bunca baskı uyguluyor.
O nedenle güç odaklarından bağımsız kalan, gazetecilikte ısrar eden kurumların, bilgi belgeye dayalı saklanan gerçekleri ortaya çıkaran haberciliğe sahip çıkmalarının çok kıymetli olduğunu belirtmek gerek.
DİL VE MESAFE
Gazeteciliğin içinde bulunduğu koşulları, politik baskıları, gazetecilere ödetilen ağır bedelleri, ama bu karamsar tabloya karşın gazetecilikten vazgeçmeyenleri, umut veren yönelimleri, tekil başlayıp cesaret yayan girişimleri yaşayarak görüyoruz.
Yine de tüm bunların bilmek ve yaşamak, mesleki özeleştiriye engel değil.
Gazeteciliği evrensel ilkeler doğrultusunda yapmayı önemsiyorsak (önemsemiyorsak yapmayalım zaten) bu ilkelerin haber diline yansıması beklenir. Sözün büyük ağırlığa sahip olduğu siyaset alanında, siyasetçiler kullandığında olağan, hatta sempatiyle karşılanan dile, biz gazetecilerin mesafe koyma gereğinden söz ediyorum. O mesafe konulmadan habere aynen aktarmak, inandırıcılık sorununa yol açmakla kalmayıp, olumsuz bir durumu meşrulaştırma riskini de içinde barındırır.
YOLSUZLUK İLE İSRAF
O risklerin güncel örneklerinden birine, bugünlerde sıklıkla tanık oluyoruz: Yolsuzluk yerine israf demek. (Konuyu daha önce ele almış olsam da eğilimin sürmesi nedeniyle yeniden ele alınmasına ihtiyaç var.)
Dini bir kavram olan israf, 2019 yılında yapılan yerel seçim kampanyalarından bu yana yaygın kullanılıyor. Başlatanlar muhalefet partileri, liderleri, sözcüleri. İktidarın israf yaptığını, kendileri iktidara gelince israfa son vereceklerini söylüyorlar. Türkçede savurganlık anlamına gelen israfın Türkiye Diyanet Vakfı sitesindeki karşılığı şöyle:
“Söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmak.”
HAKİKATİ ETKİSİZLEŞTİRMEK
İsraf haramken, yolsuzluk hukuksal yaptırıma bağlı bir suça dönüşme ihtimali içerir. İsraf, inanan için hesabını öteki dünyada vereceği bir yanlış tutumken, yolsuzluk yasada değişik türleri olan ve yaptırımı bu dünyada uygulanan bir kavram.
Siyasetçi için sorgulaması öteki dünyada yapılacak bir yanlışlıktan söz etmek, topluma ders vermek, yanlışı bu dil ile göstermenin hiçbir riski yok. Oysa yolsuzluktan söz edeceksiniz, türlü türlü riskleri bir yana, belgeli konuşmanız lazım.
Yolsuzluk yerine israf sözcüğünü kullanmanın –siyasal İslamın muhafazakarlaştırdığı dile teslim olmayı geçtim– maddi gerçekliği, hakikati küçültüp etkisizleştirdiğini görmek gerekiyor.
Muhalefet cephesindeki politikacı, kamu ihalelerindeki usulsüzlükleri, doğanın talan edilmesine geçit veren ÇED olumlu raporlarını, ayrıcalıklı imar planlarını israf diye niteliyorsa, gazetecilik pratiği bu tutumun sorunlu olduğunu vurgulamayı gerektiriyor
Aksi halde, ancak tırnak içi bir demeci aktarırken kullanılabilecek bu kavramı, haber dilinde kullanmak, farkında olunmasa da yolsuzluk yapanın yolsuzluğunu meşrulaştırmaya hizmet ediyor.
Hedefi iktidar seçmenini kazanmak olan muhalefet liderleri ve siyasetçiler, bu kelimeyi kullanışlı bulup vazgeçmeseler de gazetecinin bu söylemi içselleştirmeye direnmesi gerekiyor.
EVRENSEL İLKELER
Aslına bakılırsa, gazeteciliğin evrensel ilkelerine bağlı kalmak gazetecilerin yolunu aydınlatmak, tereddütleri gidermek için yeterli olmalı.
Araştırmacı gazetecilik pratiğinde vurgulanması gereken az işlenmiş bir boyut da gazetecilerin kahraman olmadığıdır. Anayasal muhalefetin görevini yapmadığı, yapamadığı, temel kurumların etkisizleştiği bir atmosferde gazetecilerin kahraman gibi görülmesi kolaycılık ile yanılsama arasında gidip gelen bir değerlendirmedir.
Bununla birlikte, gücün tek elde toplandığı, hukuk devletine yönelik ihlallerin arttığı bir ortamda, haber alma hakkına duyulan ihtiyaç her zamankinden fazla.
Kamu yararı gözeterek bu hakkın yerine getirilmesi için çalışmak ise hakikatleri saklayan güç odakları karşısındaki en önemli güçtür.
Diyarbakır’da doğdu. Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1986 yılında Anka Ajansı’nda başladı. Haber ajansı, gazete ve haftalık haber dergilerinde kültür sanat, adliye, yüksek yargı, parlamento ve (15 yıl Hürriyet gazetesinde) ekonomi muhabiri olarak çalıştı. Habertürk ve Akşam gazetelerinde Ankara temsilciliği görevinde bulundu. Haber, röportaj ve yazıları; aralarında Abdi İpekçi Barış ve Dostluk, Sedat Simavi Gazetecilik ödüllerinin de yer aldığı çok sayıda meslek ödülüne değer görüldü. Halen Sözcü gazetesinde yazıyor.