“Efsane yazı işleri ekibi” etiketli bir fotoğraf düşünün. Gözünüzün önüne gelen fotoğrafta kaç kadın var? Demet Bilge Erkasap medyada toplumsal cinsiyet eşitliğini yazdı.

Medyada toplumsal cinsiyet konusuna iki pencereden bakabiliriz. Biri medyada istihdam ve çalışma koşulları, diğeri ise genel olarak kadın ve LGBTİ+ bireylerin medyada nasıl yer aldığı, kullanılan dil, hatta görsel seçimi.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin; kişinin cinsiyet ayrımı gözetmeden hak ve olanaklardan faydalanması olarak tanımlandığını hatırlatarak ilk pencereyi açalım.

Medyada kadın istihdam oranları konusu ne zaman açılsa yöneticilerin sürekli defansa geçtiğini görebilirsiniz. Gazetede kaç kadın çalıştığının istatistikleri verilir mesela. Ancak şunu unutuyorlar temel bir hak olan “cinsiyet eşitliği” sadece istatistik değil, zihniyet meselesi.

Hemen her alanda olduğu gibi gazetecilikte de cinsiyetçi yaklaşım var ve yıllardır sürüyor. Mesele sadece kaç kadının istihdam edildiği değil. Karar alma mekanizmalarında kadınların ne kadar yer alabildiği, erkek egemen bir sistemde kadınların fikirlerini ne kadar rahat aktarabildiği ve yayına yansıtabildiğini de konuşmak gerekiyor. Kendi yaşadıklarımdan, hemcinslerimin aktardıklarından yola çıkarak şu sahneyi anlatabilirim: Bir yazı işleri masasında gündemle ilgili fikirleriniz, bir habere neden evet ya da hayır dediğiniz ince ince sorgulanabilir. Gazetecilikte bundan doğal ne olabilir ki diyebilirsiniz. Ama şunu hissedersiniz, karşınızdaki sizi aslında kadın olduğunuz için irdeliyor. Daha açık ifadeyle, mesleki birikiminizle mi kadınsı duygularınızla mı hareket edip etmediğiniz sorgulanıyor. Ya da çok açıktan “fazla hassas” olmakla “itham” edilebiliyorsunuz.

Günün sonunda cinsiyetçi bir haberle ilgili itirazlarınızı dile getirdiğinizde, cinsiyetçi bir tutumun muhatabı olabiliyorsunuz.  İtirazlarınız masaya gömülebiliyor.

Başka bir örnekle devam edelim…

Gazeteciliğin klişe cümlelerinden biridir: Habercilikte kimi zaman bir fotoğraf, binlerce vuruş yazıdan daha fazlasını anlatır.

Medyada cinsiyet ayrımcılığı da fotoğraflarla gayet net anlatılabilir.

“Efsane yazı işleri ekibi” etiketli bir fotoğraf düşünün. Gözünüzün önüne gelen siyah beyaz soluk fotoğrafta kaç kadın var. Bir, iki… Belki üç…

Elbette ki o günlerde de gazetelerde çalışan kadınlar vardı. Ama çoğu “gazeteyi gazete yapan” bu ekibin “içinde” görünmüyordu. Gazeteyi gazete yapan, kuralları, dili belirleyen hep erkekler olarak görüldü.

Kadınlar yönetici olsalar bile erkek egemen sistemin o güne kadar getirdiği sistemi devam ettirmekle görevliydi sanki. Yeni bir dil, yeni bir bakış tarzı oluşturmak için çok çetin bir mücadelenin içinden geçmek gerekti. Bu mücadeleye girildi ve elbette zaferler kazanıldı.

Haber de bir başka mücadele alanıydı. Sadece erkeklerin gidebileceği var sayılan haberler vardı. Her gazeteci iyi hikâyenin peşindedir. Hiçbir gazeteci haberini bırakmaz. Sadece kadın olduğu için “Bu haberi yapamaz” diye düşünmek ve o haberi yaptırmamak medyada ayrımcılığın en açıktan hissedildiği alanlardan biri.

Birçok kadın meslektaşımın yaşadığı bu örnekleri toplumsal cinsiyet eşitliği meselesi sayılara bırakılmasın diye yazıyorum. Bu demek değil ki, sayılar önemsiz, kotalar manasız. Hayır, tam tersine, sayılar artacak, kotalar dolacak. Ve zihniyet değişimi böyle gerçekleşecek.

Diğer pencereden baktığımızda da yukarıda anlattığım eşitsizliğin etkilerini haberlerde, yayınlarda çok net olarak görüyoruz.

Medyanın her alanında kadınlar cinsiyet vurgulu tüketim nesneleri olarak kullanılageldi. Haber medyası için de durum aynıydı. Tirajlar artsın diye “güzel kadın” fotoğrafları birinci sayfanın sürmanşetine konuldu. “Üçüncü sayfa” diye tabir edilen adli olayların yer aldığı sayfalarda kadın cinayetleri haberleri, vahşetin ayrıntılarına, öldürülen kadının fotoğrafının güzelliğine, katil erkeğin bahanelerine bağlı olarak “büyütüldü.”

***

Yukarıdaki tablo bir genelin özeti. Medyada kadın çalışan ve yönetici sayısının artması da, haber dilinin değişmesi de zihniyetin kökten değişmesine bağlı.

Kadınların medyada daha fazla yer alması, karar verici pozisyonlarda ısrarcı olması gerekiyor. Terfi; kadın–erkek yarışı değil, iyi olanın hakkı. İyi olduğunuzu düşünüyorsanız, yöneticiliğe talip olun. Cam tavanı kabul etmek, onu asla kıramayacağımızı gösterir.

Cinsiyet eşitliği bir gazete için yayın politikası değilse, kasıtlı olsun olmasın birçok haberde, yazıda cinsiyetçi örneklerle (başlıkla, fotoğrafla, yazıyla) karşılaşabilirsiniz. Bu nedenle, böyle bir yaklaşıma tanık olduğunuzda hemen söyleyin. Belki defalarca söylemeniz gerekecek ama yılmayın.

Şunu da unutmamak gerekiyor, medyada kadınlar, erkek egemen sistemle “itiraz haklarını” sonuna kadar kullanarak mücadele ediyorlar.

Özetlediğim bu tablo kadınlara medyada bir görev daha ekliyor: Yılmamak.